Malkoçoğulları, adı Malkoç Bey olan ve 1389 yılında 1.Kosova savaşında sağ cenah okçu kumandanı olarak savaşmış, 1. Murat ile Yıldırım Beyazıt zamanında Balkan
ülkelerine yapılan akınlarda görev yapmış, Türkmen kökenli bir akıncı
beyinin soyundan gelen aile mensuplarına verilen isimdir.
Malkoçoğulları 14. 15. ve 16. yüzyıllarda Fatih Sultan Mehmet ve II.Beyazıt devirlerinde yaşamış ve özellikle Rumeli’de
yaptıkları başarılı akınlarla tanınmışlardır. Malkoçoğlu ailesi 1300 lü
yıllardan başlayarak geniş bir aile ağacı olarak günümüze kadar
süregelmiş köklü bir sülaledir.
Malkoçoğulları
Malkoç
Bey’in oğullarından Malkoçoğlu Mustafa Bey, İlk olarak 1389 yılında
1.Kosova savaşında babası Malkoç beyin sağ cenahta savaştığı orduda, sol
cenah okçu komutanı olarak görev yaparak adını duyurmuştur . 1400
yılında Timur’un Sivas'ı kuşatmasında 3.000 kişiyle 200.000 kişilik
Timur ordusuna karşı kaleyi 18 gün yiğitçe savunan ve açlık ve susuzluğa
dayanamayıp canlarının bağışlanacağı Timur tarafından söz verilir ve
kaleyi teslim etmek zorunda kalır. Fakat Timur sözünde durmayıp kale
teslim edildikten sonra bütün askerlerle beraber Malkoçoğlu Mustafa
Bey’i de şehit etmiştir,
Malkoç
Bey'in diğer oğlu Malkoçoğlu Mehmet Bey'in, Rumeli‘nin fethinde babası
Malkoç Bey ile beraber görev yaptığı düşünülmektedir. Türbesi Gebze’de
olup 1385 yılında vefat ettiği bilinmektedir.
Malkoç
Bey'in büyük çocuğu Mustafa Bey'in oğlu Malkoçoğlu Hamza Bey (Malkoç
Bey'în Torunu) Fatih Sultan Mehmet döneminde Niğbolu sancakbeyi olarak
görev yaptığı sırada 1461 yılında Eflak Voyvodası tarafından şehit
edildiği bilinmektedir.
1461
yılında şehit edilen Malkoçoğlu Hamza Bey, Malkoçoğlu Damat Yahya Paşa
ve Malkoçoğlu Bali Paşa‘nın babasıdır. Malkoçoğlu Bali Bey, Fatih Sultan
Mehmed'in kurdurmuş olduğu, Enderun-ı Hümayün adlı Saray
Üniversitesinde yetişen meşhur akıncı beyidir.
Sultan
İkinci Beyazıd Han devrinde Silistre Beylerbeyliği yaptı. Cesur, sadık
ve kabiliyetli bir kumandandı. Pek çok ve büyük hizmetlerde
bulundu.Kendisi Silistre Beylerbeyi bulunduğu sıralarda isyan eden Eflak
Voyvodasına karşı gönderilen Osmanlı ordusunda yararlıklar gösterdi.
Yine aynı beylerbeyliği sırasında Macaristan'a ordu sevk ederek Varadin
Kalesi ile diğer pek çok yeri zapt etti. Daha sonra Prut Nehrini geçerek
Akkerman Kalesini ele geçirmek isteyen Buğdan Voyvodasını ordusu ile
hezimete uğrattı. 1498 yılında 40.000 kişilik ordusu ile Lehistan
üzerine akınlar yaparak Varşova şehrine kadar uzanmış ve büyük bir zafer
kazanmıştı. Bu akınları sırasında tam 10.000 esir ve pek çok harb
ganimeti ile dönmüştü. Bu ganimet ve esirlerden bir kısmını seçerek,
Kethüdası Mustafa Bey ile Sultan İkinci Bayezid'a gönderdi. Oğulları Ali
ve Tur Ali Beyler de kendisi gibi cesur, silahşör ve kahraman idiler.
Büyük oğlu Ali Bey, Sofya Sancakbeyliği yaptı. Küçük oğlu Tur Ali Bey
ise, babasından sonra Silistre Sancakbeyliği hizmetinde bulundu.
İşte
Malkoçoğlu sülalesinden gelen Bali Bey'in oğlu Tur Ali Bey, romanımızda
adı geçen ve adına film çekilen Malkoçoğlu Tur Ali'dir.
(kyn: malkocoglusulalesi.blogspot.com/2009/03/sabri-malkoc.html)
(kyn: malkocoglusulalesi.blogspot.com/2009/03/sabri-malkoc.html)
Malkoçoğlu,
26 Ekim 1964'de, Cumhuriyet Gazetesi'nde yayına başlar ve bir
Malkoçoğlu fırtınası patlar. Bu ilk macera isimsizdir. Ama daha sonra,
"Dağlar Kralı" adıyla tekrar yayınlanır.
Malkoçoğlu,
oldukça özgün, tereddütsüz çizgisi ve sinematografik kurgusuyla da
göze çarpar. Malkoçoğlu, karakter yapısıyla tam bir görev adamıdır.
Öncelikle aldığı görevi inceleyip analız eden Malkoçoğlu’na hemen hemen
tüm maceralarında yaşlı akıncı Ejder ve müthiş at Karakız eşlik eder.
Ejder, serinin komedi unsuru olarak da kullanılır.
Malkoçoğlu
tipi, gerek fiziği, gerekse bildiği çok sayıda yabancı dille pek Türk'e
benzemez. Bu yüzden de çoğu insan onu "sinyor" diye çağırır. Son ana
kadar kimliğini gizler, Türk düşmanı görünebilir. Sonuca ulaşana kadar
ne gerekiyorsa yapar.
Malkoçoğlu'nun gördüğü ilgi, filmleri de peşinden getirir. Toplam yedi Malkoçoğlu filmi çekilir; “Malkoçoğlu”, “Malkoçoğlu Krallara Karşı”, “Malkoçoğlu Kara Korsan”, “Malkoçoğlu Akıncılar Geliyor”, “Malkoçoğlu Ölüm Fedaileri”, “Malkoçoğlu Cem Sultan“ ve “Malkoçoğlu Kurt Bey”.
Malkoçoğlu ile ilgili açıklamaya (öğretiye) yer verdikten sonra, Sırası geldi konumuz olan “Malkoçoğlu Krallara Kaşı” filmine:
Filmin kadrosu, diğer Malkoçoğlu filmleriyle aynı. Yönetmenliğini Süreyya Duru yapmış. Yapımcı ise baba Naci Duru. Senaryo ise Bülent Oran ve Remzi Jöntürk’e ait. Kamerada Mahmut Demir var.
Bu film; kahramanımız Cüneyt Arkın’ı ilk kez “Kazıklı Voyvoda “ ile karşı karşıya getiren bir filmdir.
Malkoçoğlu
Ali Bey, Mora seferi dönüşünde köyünün yakılıp yıkıldığını, karısı ve
adamlarının öldürüldüğünü görür. Kazıklı Voyvoda'dan intikamını almak ve
kaçırdığı oğlunu kurtarmak için Ejder'le yola çıkar. Bir esir pazarında
gördüğü bir kızı almaya çalışır. Bu kız aslında bir prensestir. Fakat
prenses kaçırılır. Malkoçoğlu ve Ejder tuzağa düşürülüp esir edilir.
Burada bilmeden oğluyla dövüştürülür ama son anda anlar kurtarılan Türk
esirlerle voyvoda öldürülür.” Türündeki anlatımından da anlaşılacağına
göre Malkoçoğlu serisi olarak çekilen 7 filmde konular birbirine girift
olarak yer almaktadır.
Bu
serinin değişmeyen oyuncu kadrosundaki tek insan Malkoçoğlu rolünde
Cüneyt Arkın’dır. Görev alan diğer oyuncular ise; Sezer Güvenirgil
(Prenses Yolanda), Yıldırım Gencer (Vlad Çepeş), Yılmaz Köksal (Ejder),
Kaan Batur, Leman Öztürk, Atila Sarar, Remzi Jöntürk, Ahmet Turgutlu
(Esir Tüccarı), Behçet Nacar (Rahip), Kamer Baba (Büyücü), Lütfü Engin
(Zindancı), Baykal Kent, Süheyl Eğriboz, Hikmet Gül, Adnan Mersinli,
Meral Kurtuluş, Erdoğan Seren, Murat Düzer,
Voyvoda III. Vlad Tepeş (Mart 1431–Aralık 1476), Kont Drakula ya da Kazıklı Voyvoda 1448, 1456-1462 yılları arası ve 1476 yıllarında Eflak beyliğinin voyvodası (prens) idi.
Voyvoda
III. Vlad düşmanlarını (özellikle esir aldığı Osmanlı askerlerini)
kazıklara çakarak işkenceyle öldürmesiyle tarihe geçmiştir. Sonradan
Bram Stoker'ın Drakula romanına ve Drakula filmlerine konu olmuştur.
Osmanlılar'a
yenilen Vlad'ın babası onu rehin olarak Osmanlılar'a vermişti.
1442-1448 yıllarını Osmanlılar'ın elinde tutsak olarak yaşadı. 1448'de
İkinci Kosova Savaşı sonrasında Osmanlı desteğiyle Eflak'ın başına geçme
girişiminde bulundu, ancak kısa bir süre sonra Macaristan tarafından
desteklenen Eflak voyvodası II. Vladislav tarafından yenilgiye uğratıldı
ve Boğdan'a sürgüne gitti. Erdel beyi János Hunyadi(Hunyadi Yanoş)
1456'da Belgrad şehrini Osmanlı kuşatmasına karşı savunmaya giderken
Vlad'ın komutasına güney Erdel'in savunmasını sağlamak için bir ordu
verdi. Bu durumdan faydalanan Vlad Eflak'a bir sefer düzenledi ve II.
Vladislav'ı öldürerek III. Vlad adıyla Eflak voyvodası oldu. Bu görevi
1456'dan 1462'ye değin sürdürdü. Bu tarihler arasında rakiplerini
çeşitli yöntemlerle cezalandırdı ve idam etti; bu yöntemler arasında en
ünlüsü olan "kazığa geçirme", ölümünden sonra kendisine "Kazıklı Vlad"
(Vlad Ţepeş) adının verilmesine neden olacaktı.(Kazığa geçirilenlerin
kanlarını fıçılarda toplatıp şarap gibi içtiğine dair söylentiler daha
sonra onun bir vampir olduğu efsanesi'ni yarattı.) Voyvoda 1459 yılından
itibaren Osmanlı İmparatorluğu'na vergi ödemeyi reddetti ve Macaristan
Krallığı'yla ittifak yaptı. 1460-1461 yılları arasında Tuna nehrini
geçerek Sırbistan'a ve Karadeniz kıyısına kadar ilerledi. Kendi
ifadesiyle 23.884 Türk ve Bulgar'ı öldürdü. 20.000 Osmanlı savaş esirini
kazığa geçirdi. Bu gelişmeler karşısında Osmanlı ordusu 1462 yılında
padişah II. Mehmet komutasında Eflak voyvodasına karşı sefere çıktı.
Mahmut Paşa'nın hatıratına göre çok uzun mesafeler boyunca Osmanlı
askerleri içilecek bir damla bile su bulamadı. Sıcak dayanılır gibi
değildi. Türk askeri Eflak'ın başkenti
Târgovişte'ye ulaştığında Fatih Sultan Mehmet'in gördüğü manzara
yaklaşık 5 kilometre boyunca kazıklarla dizili bir alandan geçiyordu.
Alan yaklaşık üç kilometre boyunda bir kilometre enindeydi. Yerde uzun
kazıklar dikiliydi. Yaklaşık 20 bin kadar insan erkek, kadın ve çocuk
olmak üzere kazığa geçirilmiş durumdaydı. Bu kadar çok insanı kazıkta
gören Osmanlı askerinin moralleri bozuldu, aklını kaçıracak duruma
geldi. Ancak Osmanlı ordusu 4 Haziran 1462'de Târgovişte kalesini aldı.
Vlad, II. Mehmet'e başarısız bir suikast girişiminde bulunduktan sonra
kaçtı ancak bulunduğu yerde taş üstünde
taş bırakmadı, terk ettiği topraklardaki kuyuları zehirledi, ekinleri
yaktı, tüm hayvanları bile öldürttü. Hapishanelerdeki mahkumları,
cüzzamlı ve vebalıları salıverdi ve Türklerin arasına karışmaya teşvik
etti. Bu şekilde vebalıları salma yöntemini kullanarak, daha önce
başvurulmamış bir taktik kullanmıştır.
1462
yılında III. Vlad'ın ordularının yenilmesiyle Eflak yeniden Osmanlı
Devleti'ne bağlanmıştı. Vlad Macaristan'a bağlı bir beylik olan Erdel'e
kaçarak Macaristan kralı Matthias Corvinus'tan yardım istedi. Ancak
Eflak'taki Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı yeni yönetimi tanımış olan
Macaristan, yardım talebini kabul etmedi. Vlad Matthias Corvinus'un
emriyle 1462 yılında tutuklandı ve Buda'ya getirildi. Önce hapsedilen
Vlad, daha sonra kral ve ailesiyle iyi ilişkiler kurdu. 1474 yılında
sürgün dönemi sona erdi. Bu tarihten itibaren Eflak'ı yeniden ele
geçirme planları yaptı. 1476 yılında kuzeni Stefan Cel Mare (Büyük
Stefan) ile birlikte Eflak'a döndü ve voyvoda ilan edildi. Aynı yıl 300
askeriyle birlikte yeniden Osmanlı ordularına yenildi. Esir alınan
askerleri kazıklara oturtuldu. Öldürülen III. Vlad'ın kesilen başı
öldürüldüğünü ispat etmek için İstanbul'a II. Mehmet'e gönderildi.
Vlad'ın bir vampir olduğu rivayeti Almanya, Macaristan ve Rusya'da
yayıldı. Buna rağmen Romen halkı onu bir kahraman olarak görmeye devam
etti.
Daha sonra Bram Stoker III. Vlad'dan esinlenerek Dracula adlı romanı yazmıştır. Böylece Vlad,
meşhur vampir Kont Drakula'ya dönüştü. Drakula'nın şatosu olarak
bilinen Karpat dağlarındaki Bran Şatosu Veliaht Dominic von Habsburg'a
Romanya'da törenle 26 Mayıs 2006'da iade edildi. Romanya 1948 yılında
şatoya el koymuştu. (kyn: tr.wikipedia.org)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder