
Kızıl Tuğ"da, döneme göre başka yenilikler de var; milli bir şuur aşılamak amacıyla yazılmasının etkisiyle, sık sık dipnotlar verilmiş. Kimi zaman öz Türkçe kelimelerin anlamlarını açıklıyor, kimi zaman eski adetler, inançlar, kişiler hakkında bilgiler veriyor. Yazar, ilk romanı oluşu nedeni ile, "Fatih Feneri", "Hilal ve Haç" romanlarında üstesinden gelinen tutarsızlıklardan kaçınamamış. Bu metinde zaman ve mesafe mefhumu yok. Mesela, Timuçin, Orta Asya'da karşılaştığı Otsukarcı'nın yola çıkacağını öğrenince, "sen Horasan'dan geçecek misin" diye soruyor. Kahramanlarımız, bugün motorlu taşıtlarla aşılması güç olan mesafeleri, kuş olup geçiyorlar. Bir bakıyorsunuz Alamut kalesindeyiz, bir bakıyorsunuz Çin Sarayında. Anlatı bakış açısı tekniği de ilginç. Öykü, 1000'li yıllarda sürerken aniden anlatıcı araya girip bugünlerden söz ediyor. Yazar o kadar özgürdür ki, kendi hayali karakterinin Osmanlı'yı eleştirisine düştüğü dipnotta; metinsel gerçeklik ile tarihi gerçekliği "bakın, elin Arabının gördüğünü, Osmanlı padişahları fark edememiş, İmparatorluğu felakete sürüklemiş" diyecek kadar yer değiştirtebilir.
"Kızıl
Tuğ"daki kahramanımız Otsukarcı, her ne kadar Hasan Sabbah'ın kızı ile
tutkulu bir aşk yaşasa da, bu aşkın duygusal yönü ağır basar. Yazarın
sonraki romanlarındaysa, yazdığı dönemlerdeki bir başka popüler türün,
avantür polisiyelerin, özellikle Mayk Hammer'in etkileriyle, erkek
karakterlerin daha çapkın, kadınların daha işveli olduğu erotik
sahneleri hemen fark edersiniz. Fantastik Türk sineması içinde yer alan
tarihi filmlerden biri olan Cengiz Han, tarihsel fantazyanın
başlangıcıdır. Bu başlangıç ileriki dönemlerde çoğalıp dizilere
dönüşecek olan tarihsel kahramanlık filmlerinde genellikle Abdullah Ziya
Kozanoğlu kaynak alınarak karşımıza çıkacaktır. Kızıltuğ’da bu tür bir
filmden seyircinin beklediği her şey mevcuttur. Kahraman cengaver
Otsukarcı, Cengiz Han, Alamut Kalesi, Hasan Sabbah, Haşişinler, komik tipler ve bol figüranlar. (Aylık Birikim Dergisi , A. Ömer Türkeş)
Kızıltuğ”
romanı hakkında Sn. Türkeş’in bu bilgilerini aktardıktan sonra, biz de
filmde rol alan oyuncuları tanıyalım. 1939-1952 yılları arası devam eden
Türk sinemasında tiyatrocular döneminin son yılı olan bu filmde rol
alan oyuncular da İstanbul şehir tiyatrolarında oynayan oyunculardan
seçilmiştir genelde. Müziklerini Orhan Barlas’ın yaptığı ve
yapımcılığını da Nazif Duru ve Murat Köseoğlu’nun Atlas Film adına
üstlendiği filmin değerli oyuncuları;
Mesiha Yelda “Sabiha Sultan”(1931-1998), Turan Seyfioğlu “Otsukarcı/halid” (1921-1961), Cahit Irgat “Cengiz Han” (1915-1971), Müfit Kiper (1912-1974), Nebile Teker (Türkan Sultan , Rauf Ulukat “Çakır” (1915-1977), Atıf Kaptan “Hasan Sabbah” (1908-1977), Mücap Ofluoğlu “Ömer”, Nubar Terziyan “Mervan” (1909-1994), Eşref Vural “Celme Noyan” (1914-1987), Vedat Örfi Bengü “Mehmet Töküş”(1900-1953), Ahmet Üstel (1930-1983), Ferhan Tanseli “Celalettin”(1927-199, Hasan Ceylan (1922-1980), Abdurrahman Conkbayır, Arif Eriş, Nergiz Moğol, Selahattin Tükenmez, İhsan Özokur
Bilge Kültür Sanat Yayınevince 2004 yılında basılan kitabın arka kapağında roman ile ilgili şu kısa bilgiye yer verilmektedir.
[“Uğur
ola bahadırlar! Bir daha birbirimizi görmeyeceğiz. Tanrı size alkış
versin Kılıçlar kalktı, başlar eğildi. Önde, tarihin eşini
yetiştiremediği yüce Hakan, hepsi; aşk uğrunda her şey, para, rütbe, ün,
kahramanlık gibi bütün değerleri bir tekmede yıkan bu bahadırı
selamladılar.
- Selam yiğit Otsukarcı !
Tıpkı bundan yıllarca önce Türkistan'dan gün batısına gidiş gibi; ardında Kızıl Tuğ'u dalgalandıran Çakır, göğsünde sevgilisi, Payaza'yı sürdü; kan renginde başı dumanlı dağlara doğru vurdu gitti.”]
- Selam yiğit Otsukarcı !
Tıpkı bundan yıllarca önce Türkistan'dan gün batısına gidiş gibi; ardında Kızıl Tuğ'u dalgalandıran Çakır, göğsünde sevgilisi, Payaza'yı sürdü; kan renginde başı dumanlı dağlara doğru vurdu gitti.”]
1923
yılında yazılan “Kızıltuğ” romanı yirmi dokuz sene sonra 1952 yılında
Aydın Arakon’un senaryosu ve rejisiyle KIZIL TUĞ/Cengiz Han adıyla
filme aktarılmıştır. Arakon kardeşlerden iki yaş büyük abi İlhan Arakon
filmin foto direktörlüğünü yapar. Filmin baş oyuncusu ve
karakterlerinden Atıf Kaptan “Hasan Sabbah” karakterini
canlandırmaktadır. Hasan Sabbah kimdir, tanıyalım:
Hasan Sabbah
İran’daki İsmailiyye Devletinin kurucusu ve Batıniliğin bir kolu olan
Haşşaşin fırkasının reisi. İsmi, Hasan bin Ali bin Muhammed bin Ca’fer
bin Hüseyin bin el-Sabbah el-Himyeri’dir. Hasan Sabbah veya Hasan bin
Sabbah diye şöhret bulmuştur. Kendi iddiasına göre, Yemen emirlerinden
Yusuf Himyeri’nin soyundandır. Doğum tarihi belli değildir. İran’ın Rey
şehrinde doğdu. 1124 (H.518)te öldü.
Hasan Sabbah
Hasan
bin Sabbah, çocukluğundan itibaren düzenli bir eğitim ve öğretim gördü.
Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk ve şair ve matematikçi Ömer Hayyam’la
beraber İmam Muvaffak Nişapuri’den ilim öğrendi. Büyük Selçuklu Sultanı
Alparslan’ın hacibi yani en yakın adamlarından oldu. İran’daki dai-i
a’zam İbn-i Attaş’ın telkinlerine kapıldı. Bu sırada ünlü Selçuklu
veziri Nizamülmülk ile arası açıldı ve Mısır’a kaçtı. Eshab-ı kiram
düşmanlığı üzerine kurulan Fatımi Devleti hükümdarı Mustansır-billah’tan
iltifat gördü. Batınilik sapık fikirlerinin yayılması için çok gayret
etti. İhtiyar olan Mustansır’ın ölümünden sonra, yerine kimin geçeceği
hususunda oğlu Nizar tarafını tuttu. Halbuki başkaları Mustansır’ın
diğer oğlu Müstali tarafını tutuyorlardı.
Bu
sebeple Mısır’dan ayrılan Hasan Sabbah İran’a dönerek, Nizar için
propaganda yaptı. İlk zamanlar mutedil bir Şii gibi davranıp pekçok
cahili aldattı. Sonraları fedayin diye bir teşkilat kurup, yol
kesiciliğe, eşkıyalığa, pusu kurup Ünlü adamları öldürmeye başladı. 1081
(H. 473) de etrafına topladığı kimselerle Selçuklulara karşı isyan edip
birkaç kaleyi işgal ederek, İsmailiyye Devletini kurdu. Kazvin’in kuzey
batısındaki Alamut Kalesini 1090 (H. 483)da eline geçirdi. Etrafına
topladığı kimseleri afyonkeş yapan Hasan Sabbah’ı, Selçuklu Sultanı
Melikşah, nasihat yoluyla itaate davet edip, sapık fikirlerinden
vazgeçmesini istediyse de, o, buna aldırış etmeyip, bozuk fikirlerini
yaymaya devam etti.
Hasan Sabbah ve adamlarının iyilikle yola gelmeyeceğini anlayan Sultan Melikşah, 1092 (H. 485) de üzerlerine kuvvet gönderdi. Fakat sultanın vefatı üzerine istenilen netice alınamadı. Fatımi hükümdarının ölümünden sonra ikiye ayrılan Batınilerin Nizari koluna mensup kimselerin de gelip iltihak etmesiyle kuvvetlenen Hasan Sabbah ve taraftarları, fitne ve fesatlarına devam ettiler. Mühim devlet adamlarını, kumandanları ve alimleri öldürdüler. Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ü şehid ettiler. Ajanlarını devlet teşkilatları içine, hatta saraylara ve evlere kadar sızdırıp her tarafa şüphe ve korku yaydılar. Horasan ve Huzistan bölgesindeki bazı kaleleri de ele geçirip, ticaret ve hac kafilelerini soydular.
Hasan Sabbah ve adamlarının iyilikle yola gelmeyeceğini anlayan Sultan Melikşah, 1092 (H. 485) de üzerlerine kuvvet gönderdi. Fakat sultanın vefatı üzerine istenilen netice alınamadı. Fatımi hükümdarının ölümünden sonra ikiye ayrılan Batınilerin Nizari koluna mensup kimselerin de gelip iltihak etmesiyle kuvvetlenen Hasan Sabbah ve taraftarları, fitne ve fesatlarına devam ettiler. Mühim devlet adamlarını, kumandanları ve alimleri öldürdüler. Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk’ü şehid ettiler. Ajanlarını devlet teşkilatları içine, hatta saraylara ve evlere kadar sızdırıp her tarafa şüphe ve korku yaydılar. Horasan ve Huzistan bölgesindeki bazı kaleleri de ele geçirip, ticaret ve hac kafilelerini soydular.
Hasan
Sabbah’ın fikirleri, Peygamber efendimizden önce, Sasaniler zamanında
İran’ı altüst eden Mejdek’in komünist fikirlerini andırıyordu. Pekçok
haramları mübah sayıp, ahireti, Cennet’i ve Cehennem’i inkar ediyordu.
Kandırdığı cahil kimseleri afyonkeş yaparak, cinayetler işletiyor,
kurduğu terör teşkilatıyla pekçok İslam alimini, mühim devlet adamlarını
ve Ehl-i sünnet Müslümanları şehid ettiriyordu. Fakat dünya, Hasan bin
Sabbah’a da kalmadı. 1124 (H.518) senesinde öldü. Hasan Sabbah’ın
yazdığı birkaç Farsça eser, Moğolların Alamut Kalesini fethettikleri
zaman imha edildi. Ölümü üzerine eski güçlerini kaybeden Alamut
Batınileri de 1256 (H.656)da Moğollar tarafından imha edilerek büyük bir
fitne önlenmiş oldu. Moğollar bir müddet İslam aleminin duraklamasına
sebeb olurken, aynı zamanda İslam alemini Batıni sapıklarından temizliyorlardı.
(http://www.turkcebilgi.com/hasan_sabbah/ansiklopedi#ansiklopedi)
(http://www.turkcebilgi.com/hasan_sabbah/ansiklopedi#ansiklopedi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder