Kabataş
Erkek Lisesini 1922 yılında, GSA Mimarlık ve Teknik Üniversitesi
Mühendislik bölümünü 1929 da bitirdi. 1932'de Milli Eğitim Bakanlığı baş
mimarı oldu. Daha sonra, bağımsız olarak mimarlık ve müteahhitlik
yaptı. Spora da meraklı olan Kozanoğlu, bir süre Beşiktaş kulübü
başkanlığını üstlendi.
Hiç
bir zaman "yüksek edebiyat" içinde değerlendirilmeyen, eleştirmenlerin,
tarihçilerin ilgisini çekmeyen Kozanoğlu külliyatı, Türkiye'de en çok
baskı yapan ve okunan romanlardan oluşuyor. Üstelik onun, açtığı yoldan
ilerleyenlere, sinemaya ve çizgi romana yaptığı etkileri de göz önüne
alırsak, ne kadar önemli olduğu hemen anlaşılacaktır. Bugün her
Türk vatandaşı, onun kurgusuna dayanan birden fazla kitap, çizgi roman
veya film ile karşılaşmıştır.. Mesela, Suat Yalaz'ın "Karaoğlan"ı,
"Kızıl Tuğ"daki Otsukarcı tiplemesinin bir uyarlamasıdır sadece. Asıl
efsanevi karakteri ise, Cüneyt Arkın'ı sinemada bir külte dönüştüren
"Malkoçoğlu"dur.
Romana yansıyan Türkçülük
Kozanoğlu
romanlarını edebi anlamda tartışmak bize pek bir şey kazandıracak gibi
görünmüyor. Önemli olan, yazarın yazma amacı, dönemin tarihi ve o
tarihteki egemen ideoloji ile ilişkileri. Kitaplarını yayınlayan Tahsin
Demiray, onu 1920'lerde keşfedişini şöyle anlatıyor; "Türkiye'ye, Türk
ülküsüne, Türk davasına olan sıcak imanından Abdullah Ziya'nın ressam
olduğu kadar verimli bir yazar olacağına karar verdim". Sonra da bu ilk
romanının yerini belirliyor; "Kızıl Tuğ” bütün bir gençliğin içinden
duyduğu devrimin ilk öncüsüdür. Konusunu büyük Türk tarihinden alan ve
öz Türk kelimelerinden bir kaçına her sayfada cümleleri içinde yer veren
Kızıl Tuğ, doğan neslin ruhundaki gizli arzu ve heyecanları üste
çıkaran bir darbedir". Anlaşılacağı gibi, bu roman ve yazma amacı, o
dönemdeki milli düşünce akımının temsilciliğini üstlenmişti. Bu düşünce
akımı; "büyük Türk ulusunu birleştirecek o tek dile, tek şiveye ve tek
ülküye doğru, Kızıl Tuğ'da başlayan, (...), yedi yıl sonra Atatürk'ün
komutasında tempolaşan" Türkçülük, Turancılıktı.
Turancılık'tan
söz açılınca, dönem tarihine dönmek ve Kozanoğlu'nun Türkçülüğü ile
Atsız'ın, Sepetçioğlu'nun Türkçülüğünü ayırmak zorunlu oldu. Türkçülüğün
ortaya çıkması (1908), aşağı yukarı Abdullah Ziya'nın doğumuna tekabül
eder(1906). Yetişme çağı boyunca, yükselen bu yeni değerin etkilerini
hisseden Abdullah Ziya'nın Türkçülüğü, yıkılan İmparatorluğun yerine
kurulacak ulus devlet modelini savunan tarzdadır. Bu tarz Türkçülük, II.
Dünya savaşından sonra etkisini kaybetti. Onun yerini, daha ırkçı-şoven
bir milliyetçiliğin aldığını görüyoruz. Atsız'ın romanlarını, bu yeni
tarz içinde değerlendirmek uygun olur.
Cumhuriyet
döneminin ilk tarihi macera romanı olan "Kızıl Tuğ". Hiç bir zaman
"yüksek edebiyat" içinde değerlendirilmeyen, eleştirmenlerin,
tarihçilerin ilgisini çekmeyen Kozanoğlu külliyatı, Türkiye'de en çok
baskı yapan ve okunan romanlardan oluşuyor "Kızıl Tuğ bütün bir
gençliğin içinden duyduğu devrimin ilk öncüsüdür. Konusunu
büyük Türk tarihinden alan ve öz Türk kelimelerinden birkaçına her
sayfada cümleleri içinde yer veren Kızıl Tuğ, doğan neslin ruhundaki
gizli arzu ve heyecanları üste çıkaran bir darbedir". Anlaşılacağı gibi,
bu roman ve yazma amacı, o dönemdeki milli düşünce akımının
temsilciliğini üstlenmişti. Bu düşünce akımı; "büyük Türk ulusunu
birleştirecek o tek dile, tek şiveye ve tek ülküye doğru, Kızıl Tuğ'da
başlayan, (...), yedi yıl sonra Atatürk'ün komutasında tempolaşan"
Türkçülük, Turancılıktı.
Türkçülüğün
ortaya çıkması(1908), aşağı yukarı Abdullah Ziya'nın doğumuna tekabül
eder(1906). Yetişme çağı boyunca, yükselen bu yeni değerin etkilerini
hisseden Abdullah Ziya'nın Türkçülüğü, yıkılan İmparatorluğun yerine
kurulacak ulus devlet modelini savunan tarzdadır. Bu tarz Türkçülük, II.
Dünya savaşından sonra etkisini kaybetti. Onun yerini, daha ırkçı-şoven
bir milliyetçiliğin aldığını görüyoruz. Atsız'ın romanlarını, bu yeni
tarz içinde değerlendirmek uygun olur.
Kızıl
Tuğ"da, döneme göre başka yenilikler de var; milli bir şuur aşılamak
amacıyla yazılmasının etkisiyle, sık sık dipnotlar verilmiş. Kimi zaman
öz Türkçe kelimelerin anlamlarını açıklıyor, kimi zaman eski adetler,
inançlar, kişiler hakkında bilgiler veriyor. Yazar, ilk romanı oluşu
nedeni ile, "Fatih Feneri", "Hilal ve Haç" romanlarında üstesinden
gelinen tutarsızlıklardan kaçınamamış. Bu metinde zaman ve mesafe
mefhumu yok. Mesela, Timuçin, Orta Asya'da karşılaştığı Otsukarcı'nın
yola çıkacağını öğrenince, "sen Horasan'dan geçecek misin" diye soruyor.
Kahramanlarımız, bugün motorlu taşıtlarla aşılması güç olan mesafeleri,
kuş olup geçiyorlar. Bir bakıyorsunuz Alamut kalesindeyiz, bir
bakıyorsunuz Çin Sarayında. Anlatı bakış açısı tekniği de ilginç. (Aylık Birikim Dergisi, A. Ömer Türkeş)
Romancımızın yazdığı eserler tarih sırasıyla şunlardır:
Kızıltuğ 1923, Atlı Han 1923, Türk Korsanları 1926, Seyit Ali Reis 1927, Gültekin 1928, Kozanoğlu 1929, Kolsuz Kahraman 1930, Savcı Bey 1931, Sarıbenizli Adam 1932, Malkoçoğlu 1933, Patronalılar 1934, Tavşanbaşı 1935, Tokat 1936, Battal Gazi Destanı 1937,
Sencivanoğlu 1938, Fatih Feneri 1949, Karakoldaki Ayna 1950, Dağlar
Delisi 1951, Hilal ve Haç 1958, Kızıl Kadırga 1962, Arena Kraliçesi
1964, Kubilay Hanın Gelini 1966,
Kozanoğlu’nun
yukarıda yer alan romanlarından, Türk Sinemasına hayat veren altı
romanı, toplam 8 filme konu olmuştur. Filmlerin beyaz perdeye aktarılış
tarihleri sırasıyla:
1. Kızıltuğ "Cengiz Han" (1952), 2. Cengiz Han'ın Hazineleri "Karaoğlan" (1962), 3. Cengiz Han'ın Fedaisi (1973) ,4. Gültekin Asya Kartalı (1968), 5. Gültekin Amazonlara Karşı (1969)
6. Kolsuz Kahraman (1966) , 7. Battal Gazi Destanı (1971), 8. Karaoğlan Geliyor (1972)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder